Hamlık Nasıl Atılır? Bir Yolculuğun Hikâyesi
Bazı hikâyeler vardır, insanın içine işler. Bugün size, olgunlaşmanın, yani o meşhur “hamlığın atılması”nın bir hikâyesini anlatmak istiyorum. Belki kendinizden bir parça bulursunuz, belki birini hatırlarsınız. Çünkü hepimiz bir yerlerde, bir zamanlar hamdık. Ve her biri ayrı bir hikâyenin içinde pişmeyi öğrendik.
Bir Akşamüstü Karşılaşması
Leyla, gün batımının altın ışıklarıyla yıkanmış bir kafede oturuyordu. Gözleri dalgın, düşünceleri karmakarışıktı. Masanın karşısında, sade giyimli ama bakışlarında netlik olan biri oturdu: Ali. O, hayata da insanlara da stratejik bakan biriydi. “Sorun varsa çözülür,” derdi hep. Leyla ise “her şey hissedilerek anlaşılır” diye düşünürdü. İki farklı dünya, aynı masada buluşmuştu.
“Neden hep aynı hataları yapıyorum Ali?” dedi Leyla, elleri kahve fincanına sıkıca sarılmış halde. “Kırılmaktan, yanlış anlamaktan bıktım.”
Ali gülümsedi. “Çünkü hâlâ öğreniyorsun Leyla. Hamlık dediğin şey hata yapmak değil, hatadan anlamamaktır. Sen anlamaya başladın.”
Hamlık Ne Demekti Aslında?
Ali için hamlık, eksik plan yapmak, duygulara yenik düşmekti. Leyla içinse, fazla hesap yapmaktan kalbi duyamamaktı. İkisinin de içinde haklılık payı vardı. Çünkü hamlık, tek bir biçimde değil, herkesin içinde başka başka yaşanıyordu.
İnsanın hamlığı; bazen bir sözde, bazen bir susuşta gizlidir. Kimi sabırsızlığında olgunlaşır, kimi kaybettiğinde. Hamlık, hayatın bize verdiği hamur; olgunluk ise o hamuru yoğurmayı öğrenmektir.
Ali’nin Yolu: Stratejiyle Pişmek
Ali, bir mühendis titizliğiyle yaşardı. Her adımı düşünür, her ihtimali hesaplardı. Ama o gün, Leyla’nın gözlerindeki kırgınlığı görünce fark etti: hayat sadece çözülmesi gereken bir denklem değildi. Duyguların da bir dili vardı ve o dili anlamadan hiçbir strateji işe yaramıyordu.
Bir gün ofiste yaşadığı büyük bir başarısızlık, onun için dönüm noktası oldu. Planı kusursuzdu ama insanlar planlara sığmamıştı. O an anladı, olgunluk sadece akıl değil, kalp işiydi. “Hamlık,” dedi kendi kendine, “insanı sadece düşünmeye zorlar; olgunluk ise anlamaya.”
Leyla’nın Yolu: Kalple Pişmek
Leyla ise duygularının kadınıydı. Sevdikçe büyüyen, kırıldıkça içe dönen… Hep empatiyle yaklaşıyor, ama çoğu zaman kendi sınırlarını unutarak tükeniyordu. Bir gün, en güvendiği arkadaşının sessizliğiyle yüzleşti. Ne bir açıklama vardı, ne bir vedalaşma. O an, “her duyguyu yaşamak demek, her yükü taşımak değildir” dedi kendi kendine.
O gün karar verdi: Artık duygularını anlamayı ama onlara teslim olmamayı öğrenecekti. Hamlık, başkalarının sessizliğinde kendini kaybetmekti; olgunluk ise o sessizlikte bile kendi sesini duymayı sürdürebilmekti.
İki Yolun Kesiştiği Yer
Ali ve Leyla, birbirlerinden öğrendiler. Ali kalbin akıldan, Leyla aklın kalpten uzak olmadığını fark etti. Bir gün Leyla şöyle dedi:
“Sanırım artık anlıyorum Ali. Hamlık atılmaz, dönüştürülür. İçimizdeki çocuğu öldürmeden, ona rehberlik etmeyi öğreniyoruz.”
Ali gülümsedi. “Aynen öyle. Olgunluk, yanmadan ışımanın adıdır.”
Sonuç: Hamlık, Hayatın En Güzel Başlangıcıdır
Hamlık nasıl atılır? Belki de hiç tamamen atılmaz. Çünkü o hamlık, içimizdeki masumiyettir. Ama zamanla, o masumiyetin yanına bilgelik eklenir. Her kayıp, her kırık, her umut bizi pişirir. Önemli olan yanmamak değil; yandığında bile ışık verebilmektir.
Belki de hepimiz birer Leyla ve Ali’yiz… Biri hissederek, diğeri düşünerek öğreniyor. Ama sonunda aynı gerçeğe varıyoruz: Hamlık, pişmeden anlaşılmaz; olgunluk ise, anladığında başlar.