“Bu Da Geçer Yahu” – Zamanın Geçici Olmadığına Dair Bir Edebiyatçının Düşünceleri
Bir kelime, bir cümle ya da bir ifade, bazen tüm bir hayatı değiştirebilir. Kelimenin gücü, bazen sıradan görünen bir cümlenin bile anlam derinliğini açığa çıkararak insan ruhunu dönüştürebilir. Edebiyat, bu gücü vurgulayan, zamanın geçiciliğini ya da kalıcılığını sorgulayan metinlerle doludur. Tıpkı bir yazarın yaşadığı dünyayı anlatan satırların ötesine geçerek, okuyucusuna evrensel bir anlam sunması gibi. Ve işte, “Bu da geçer yahu” ifadesi, tam da bu evrensel bakış açısının bir yansımasıdır. Birçok kişi bu sözün bir teselli ya da öğüt olduğunu söylese de, aslında derinlikli bir bakışla bakıldığında, zamanın geçiciliği üzerine yazılmış bir edebi tema olarak da karşımıza çıkar.
İfadenin Kökeni ve Zamanın Anlamı
“Bu da geçer yahu” sözünü her duyduğumuzda, çoğumuzun zihninde bir rahatlama, belki de bir teselli oluşur. Ancak bu sözün kökenine baktığımızda, aslında sadece bir teselli değil, bir zaman felsefesi yatar. Kim demiştir, bu söz gerçekten nasıl bir güce sahiptir? Gerçekten de bu söz, Osmanlı dönemiyle ilgili birçok kayıtta geçer, ancak en çok bir zamanlar halk arasında meşhur olan “Bu da geçer” sözüyle özdeşleşmiştir. O zamanlar, insanlar zor anlarında birbirlerine bu sözü söyleyerek, geçici zorlukların da zamanla yok olacağına inanırlardı. Oysa bu söz, yalnızca bir dilek değil, bir edebiyatın felsefesidir. Zamanın gelip geçici olmasının arkasındaki anlamı derinlemesine incelemek, edebiyatçıları ve felsefecileri daima cezbetmiştir.
Edebiyat tarihindeki birçok önemli metin de zamanın geçici doğasına dair benzer temalar işler. Şairler, romancılar ve oyun yazarları, insan hayatındaki acıların, sevinçlerin ve kayıpların geçici olduğuna dair pek çok anlatı sunmuştur. Bu da geçer yahu ifadesi, aslında bir bakıma bir sürekliliğin, zamanın biz fark etmeden bizleri nasıl şekillendirdiğinin bir hatırlatıcısıdır.
Edebiyatın Zamanla İmtihanı
“Bu da geçer yahu” demek, zamanın ve değişimin bir tür dostane kabulüdür. Edebiyatçılar, her zaman, geçici olan her şeyin bir döngü olduğunu belirtirler. Mesela Don Kişot‘un Cervantes tarafından yazılmasında, zamanın ne kadar “geçici” ve “değişken” olduğunu derinlemesine hissederiz. Don Kişot’un hayalleri, idealleri ve savaşı, bir zamanlar güçlü ve anlamlıydı, ancak geçip giden zamanla birlikte anlamsızlaştı. Ve tam da burada, zamanın kayıp bir şeyler olduğunu anlayan Don Kişot’un hikayesindeki en derin yansıma, “geçici”nin ötesine bakma çabasıdır.
Ayrıca Viktor Hugo’nun Sefiller adlı eserinde de benzer bir temayı görmek mümkündür. Jean Valjean’ın yaşamı, başlangıcında acı, hüzün ve haksızlıkla doludur. Ancak zamanla, tüm bu acıların geçici olduğu ve insanın değişebileceği fikri gelişir. “Bu da geçer yahu” ifadesinin özünde, insanın zaman içinde dönüşebilmesi, mücadele edebilmesi ve nihayetinde geçici olan her şeyin ötesine geçmesi fikri yatmaktadır.
Modern Dünyada “Geçici” Kavramı
Günümüzde de “Bu da geçer yahu” söylemi, sıkça kullanılan bir teselli haline gelmiştir. Ancak, modern dünyada, teknoloji ve hızla değişen yaşam şartlarıyla birlikte, bu sözün anlamı da daha farklı bir boyut kazanmıştır. Artık, zamanın geçiciliği daha çok bir hızlanma ve kaybolma ile ilişkilendirilir. Bir dijital çağda yaşarken, geçmişin izlerini kaybetme korkusu, modern insanın sürekli bir “şimdi” ve “hemen” arayışına girmesine yol açar. Bu yüzden, zamanın geçici doğasına dair bilgelik, bazen bir tür nostaljiye dönüşebilir.
Çok değil, belki de on yıl önce kullanılan bir telefon numarasını hatırlamak bile güçleşebilirken, yalnızca birkaç yıl önce yazılmış bir kitap ya da romanın geçerliliği sorgulanabilir. Tüm bu geçişlilik, insanların zamanla ilişkilerinin ne kadar kırılgan ve geçici olduğunu gösterir. Yani, modern dünya da aslında sürekli bir “bu da geçer” anı yaratır; ancak bu sefer sadece duyusal değil, zihinsel ve duygusal düzeyde de bir kayıp yaşanır.
Sözün Derinliği: Geçicilik ve Edebiyatın Gücü
“Bu da geçer yahu” ifadesinin edebiyat dünyasındaki yeri, zamanın dönüşümüne, kaybolan değerlerin geri dönmesine, ve nihayetinde insanın yaşadığı zorlukların da geçici olduğuna dair bir hatırlatmadır. Her şeyin geçici olduğu fikri, aynı zamanda bizi daha kalıcı olan şeylere yönlendirir. Bu, belki de edebiyatın en büyük gücüdür: Zamanın geçiciliği içinde, kalıcı bir iz bırakmak.
Sizler de yorumlarda, bu geçici doğanın hayatınızda nasıl bir etki yarattığını ya da hangi edebi metinlerin zamanın geçiciliği üzerine düşündürdüğünü bizimle paylaşabilirsiniz.