Işbu Ayrı mı?
Bugün size, içimde yıllardır taşıdığım, birkaç kelimelik bir soruyu anlatmak istiyorum. Belki de siz de zaman zaman benzer bir soru sormuşsunuzdur. Gerçekten de hayatımızdaki bazı şeyler, “işbu ayrı mı?” diye sorulacak kadar önemli mi? Bu soruya verilen cevap, her birimizin duygusal ve stratejik dünyasındaki bir kırılma noktasına işaret edebilir. Hikâyemizi biraz derinleştirip, her iki bakış açısını da gözler önüne serecek bir yolculuğa çıkalım.
—
Ahmet, bir iş gezisi için yola çıktığında, ne kadar soğuk ve hesap odaklı biri olduğunu bir kez daha fark etti. Bu onun doğasında vardı; her şey bir hedefe ulaşmak için yapılmalıydı. Çalışmalarında, her ayrıntıyı mantıklı bir şekilde hesaba katardı. “Işbu ayrı mı?” sorusunu belki bir kez daha sormaya gerek duymazdı. Çünkü her şeyin bir yeri ve zamanı vardı. Oysa en yakın arkadaşı Elif, tam tersine, her şeyin bir duygusu ve anlamı olduğuna inanıyordu.
Ahmet, iş gezisinde öğle yemeğini yalnız yemeyi tercih etti. Ama bu sefer, bir şeyi fark etti. Yanında kimse yoktu ve hayatında gerçekten bir şeylerin eksik olduğunu düşündü. Bu düşünce, onu kafasında düşündükçe sıkıştırıyor, bu soruyu daha fazla soruyordu: “Işbu ayrı mı?” Gerçekten de, hayatındaki her şeyin ayrı bir yeri mi vardı, yoksa hepsi bir bütünün parçaları mıydı?
—
Elif, Ahmet’in eski arkadaşıydı. Her zaman başkalarına daha yakın, daha empatik yaklaşırdı. Ahmet’in bu “iş bu ayrı mı?” sorusu karşısında ne kadar çözüm odaklı ve stratejik olduğunu fark ettiğinde, biraz kaygı duymuştu. Çünkü Elif için, hayatındaki her şey bir başka şeyle bağlıydı. Bir arkadaşlık, bir ilişki ya da bir adım atmak, her zaman daha büyük bir anlam taşıyordu. Her sorunun bir duygusal tarafı vardı ve bu tarafı görmeden yapılacak bir adım eksikti.
Bir gün, Elif Ahmet’le buluşmaya karar verdi. İçinde bir huzursuzluk vardı. Ahmet, ona biraz önce “iş bu ayrı mı?” sorusunu sormuştu, ama Elif, bir sorun olursa, sadece bunun pratik bir çözümü olması gerektiğine inanmıyordu. O, duyguya, bağ kurmaya, anlamlı adımlar atmaya inanıyordu. Ahmet’le bir süre sohbet ettikten sonra, Elif ona şu soruyu sordu: “Gerçekten yalnız mısın, Ahmet? Yalnızken bile, her şeyin yolunda olduğunu mu hissediyorsun?”
Ahmet’in gözlerinde bir an için belirsizlik belirdi. Bu, hiç yaşamadığı bir duyguydu. Elif’in bakış açısı ona biraz fazla duygusal gelebilirken, içinde fark etmediği bir boşluk açtı. Elif’in “iş bu ayrı mı?” sorusuna yaklaşımı, Ahmet’in alışık olduğu düz ve mantıklı çözümlerden çok daha fazlasıydı. Bu soruyu ona sormuştu, ama doğru cevabı bulmak için başka bir yolda ilerlemesi gerekiyordu.
—
Ahmet, bir hafta boyunca yalnız kaldı ve düşündükçe, Elif’in söylediklerini hatırladı. O, her zaman bir hedefe yönelmiş ve hayatını bir düzene koymuş bir adamdı. Ama içindeki duygusal boşluk, onun ne kadar “düz” olursa olsun, hala var olmaya devam ediyordu. İlişkilerdeki, insanlardaki anlamı fark etmeye başlamak, işin yalnızca stratejiden ibaret olmadığını anlamak, hayatın özüdür diye düşündü.
—
Elif’in bakış açısındaki empati ve ilişkisel yaklaşımı, Ahmet’in gözünde her şeyin farklı bir açıdan nasıl görülebileceğini gösterdi. Bir “iş bu ayrı mı?” sorusu, aslında insanların hayatındaki ilişkilerin, bağlantıların ve anlamların ne kadar değerli olduğunu anlamak için bir fırsattı.
Ve bir gün, Ahmet Elif’e dönüp şunu dedi: “Işbu ayrı mı?” sorusunun cevabını bulmamıza yardımcı olduğun için teşekkür ederim. Hayatta aslında her şey bir arada ve bir bütün olarak anlam kazanıyor. Bu bağlantıyı anlamak, benim için çok önemli.”
—
Sonuçta, “iş bu ayrı mı?” sorusuna verilen cevap, yalnızca mantıklı bir çözüm aramakla değil, aynı zamanda insan olmanın duygusal yanlarını keşfetmekle ilgilidir. Kim bilir, belki de hayatın anlamı, her şeyin birbirine bağlı olduğu bir yolda gizlidir. Peki sizce, bu sorunun cevabını ne olarak bulursunuz? Hayatınızda neyin “ayrı” olduğunu düşünüyor ve anlam arayışınıza nasıl bir yaklaşımda bulunuyorsunuz? Yorumlarınızı paylaşarak bu hikayeye katkıda bulunun!